Yeni müfredata veli yorumu: ‘Okuldan alıp sanayiye vermeyi düşündüm’
Milli Eğitim Bakanlığı, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” adını taşıyan yeni müfredat taslağının tanıtımını yaptı. Bakan Yusuf Tekin’in konularda yüzde 35 oranında sadeleştirme yapıldığını söylediği müfredatı veliler değerlendirdi.
MÜFREDAT VELİLERE DE İŞ YÜKÜ GETİRİYOR
10 yıllık bir çalışmanın ürünü olduğu söylenen Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’ne, başta eğitim sendikaları olmak üzere birçok kesimden tepkiler gelmişti. Laiklik içeren konuların kısıtlanmasına, ‘ahlak’ ve ‘değer’ yargılarının ön plana çıkarılmasına yönelik gelen eleştirilere veliler de katılıyor. Ayrıca müfredat, velilere de öğretmenlere olduğu gibi öncekinden daha fazla iş yükü getiriyor. Öğrencilerin okuma ve anlama becerilerini geliştirmek üzerine kurgulanan ve bunun üzerinden etkinliklerin belirlendiği müfredatla veliler, çocuklarının eğitimleri için daha fazla vakit ayırmak zorunda kalacak.
Müfredat, uygulama aşamasında velileri de zorlayacak. Çocukların örnek alması açısından velilerin çocuklarının yanında sürekli kitap okumaları gerekecek. Birinci sınıflarda okuma-yazma öğretilirken ilk olarak öğretilen harf grupları değişti. Önceden sadece dikte (söyleneni yazdırma) yaptırılırken şimdi müfredata dijital okuma yazma becerisi eklendi.
‘ÇOK FAZLA SADELEŞTİRME VAR’
Veli Özcan Morkan’ın oğlu Toprak, ortaokul beşinci sınıfa gidiyor. Morkan, müfredatta çok fazla sadeleştirme olduğunu düşünüyor. Morkan, “Beşinci sınıftan mezun olan bir öğrenci bir üst sınıfa eksik geçecek. Tecrübeli bir öğretmen, programın dışına çıkarak öğrencinin daha fazla öğrenmesini gerçekleştirebilecekken programa göre eğitim veren bir öğretmenin sınıfındaki öğrenci geri kalabilir. Bu durum hem öğrenciler arasındaki eğitimde dengesizlik yaratabilir hem de veliler arasında ‘Başkasının çocuğu konuları öğrendi, benim çocuğum bu konuları neden öğrenemedi’ kargaşasına neden olabilir” ifadelerini kullandı.
Morkan, müfredatta okuma ve dinleme etkinliklerinin çokça yer aldığını belirterek, “Çocukların çok fazla okuma yapması ve sesli kitap okuması gerekecek” dedi.
‘OĞLUM BENDEN ZİKİRMATİK İSTEDİ, ÖĞRETMEN ÖDEV VERMİŞ’
“Değerler eğitimi” adı altında sosyal bilgilerde işlenen konuların da kısaltıldığını ifade eden Morkan, “Laiklik konusu önceden daha detaylı işleniyordu, şimdi kısıtlandı. Benim çocuğumun okulunda da imamlar var. Geçen gün oğlum benden zikirmatik istedi. Ödev vermiş öğretmen, günde 650 defa besmele çekecekmiş. ‘Okuldan alıp sanayiye versem mi’ diye düşündüm” dedi.
‘KADINLAR KAMUSAL, TOPLUMSAL ALANDAN DIŞLANIYOR’
Veli-Der Bursa Şube Başkanı Barış Dinga, “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum” (ÇEDES) projesiyle okullarda dini öğretilerin arttığına değinerek, “Siyasal-İslamcı rejimin kendine özgü insan modelini yaratma konusundaki son hamlesinden ve önemli hamlesinden biri oldu” dedi.
Müfredatın kadına bakış açısının dikkat edilmesi gereken konulardan biri olduğunu söyleyen Dinga, “Kadınların kamusal yaşamdaki hayatları dinselleştirilmiş, toplumun sınırları içerisine hapsedilmeye çalışılıyor. Buna göre bir aile tarifi yapılıyor. Kadınlar kamusal, toplumsal yaşamdan dışlanmaya çalışılmış. İşin fıtratında ‘aile reisliği’ vardır diye benimsetiliyor” diye konuştu.
Osmanlı dönemindeki ‘duraklama-gerileme’ dönemlerinin ‘değişim-dönüşüm’ diye adlandırıldığını belirten Dinga, “Bilimle ilgili dersler adım adım sürekli azaltıldı, buna paralel olarak akademik okullar da azaldı, onun yerine meslek lisesi veya imam hatipler getirildi. Şimdi doğrudan doğruya ders içeriklerini buna göre dizayn edildi. Yeni müfredatta aynı anlayışın bir parçası, devamı” dedi.
‘BİAT EDEN İNSANLAR YETİŞTİRMEYİ AMAÇLIYORLAR’
Müfredatın okullarda uygulanmaması için toplumun bütün muhalefet kesimlerine mücadele çağrısında bulunan Dinga, şu ifadeleri kullandı:
“Milli, manevi değerlere sürekli referans veriyorlar. Aslında o milli olarak gösterilen değerler milli değil, Türkiye’nin en gerici, baskıcı, en yoz kesimlerinin bakış açısını müfredata koyuyorlar. Biat eden, eleştirmeyen, sorgulamayan insanlar yetiştirmeyi amaçlıyorlar. Cumhuriyet düşmanlığı yapan tarihsel figürlerin, yazarların çok fazla yüceltildiğini görüyoruz. Necip Fazıl Kısakürek, Nurettin Topçu gibi… Sanki bu halkın bakış açısıymış gibi. Sanki bütün halk böyle istiyormuş gibi meşrulaştırmaya çalışıyorlar.”